Sanal Kantin
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sanal Kantin


 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Şu Çılgın Türkler rekora koşuyor

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ßaTuHan
Administrator
Administrator



Erkek
Mesaj Sayısı : 438
Yaş : 32
Nerden : Las Wegas
Hobileriniz : Omerta
Lakap : TheScary
Kayıt tarihi : 23/07/08

Şu Çılgın Türkler rekora koşuyor Empty
MesajKonu: Şu Çılgın Türkler rekora koşuyor   Şu Çılgın Türkler rekora koşuyor EmptyÇarş. Ağus. 06 2008, 13:51

Türkçe bilen herkes okumalı bu kitabı…

Turgut Özakman belgesel yapıtlarıyla tanıdığımız bir yazar. Kitaplarının meraklısı çok. İyi de satar kitapları, ama ‘Şu Çılgın Türkler’ bir başka. Bir rekora koşuyor bu belgesel roman. Hâlâ okumadıysanız hemen edinin bu romanı.

Ali BALKIZ

Son on-on beş yıldır bir alışkanlık edindim. Bir kitabı okuyup bitirince, o heyecan ve sevinçle kitabın sonunda bulabildiğim boş sayfalara, sıcağı sıcağına o kitapla ilgili düşüncelerimi yazıyorum. Şu Çılgın Türkler’in sonundaki boş sayfaya şunları yazmışım: “28.07.2005, Palamutbükü - Datça. Tatilde, üç günde bitirdim. Kaç kitap okudum şimdiye dek, doğrusu bilemiyorum. Yavaş okuyan biri olmama karşın, çok kısa sürede (üç gün) bitirdiğim en hacimli kitap bu oldu. Ne kötü, kitap bitince çok üzüldüm. Ne güzel devam ediyordu oysa.Hem kuru tarih sayfalarından (okul kitaplarından) bildiğimiz, hem bilmediğimiz, çoğu kez unuttuğumuz, bir arada (birlikte) değerlendiremediğimiz, bir tarihsel süreç…Adamın (M. Kemal ve elbette Anadolu halkı) ne çok düşmanı var: Sadece Yunanlılar, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar olsa neyse… Enver Paşa, Padişah, İngiliz uşakları, işbirlikçiler, satılmış hainler, Ermeniler, Pontuslar, Rumlar, mecliste muhalifler, yobazlar, din tüccarları, cehalet, geri kalmışlık, parasızlık, yoksulluk, yolsuzluk, çarıksızlık, redingotsuzluk.Bir destan okudum. Hani kadınların destanı denilse yeridir.Ya bugün?..Aynı güçler, aynı mevziler, aynı savaş…Özelleştirmeler neyin nesi?..Türban neyin nesi?..Blair’den daha çok korkmalıyız artık. Günümüzün Lloyd George’u o olmaya sakın. Zira bu İngilizdir. Ne oyunu biter, ne dümeni.Bunları yazıp kitabı kapattım. Günlerce etkisinden kurtulamadım. Eşimin başının etini yedim. Şurada şöyle olmuş, burada böyle diye. Kimi kez güldük, kimi kez gerçekten gözyaşlarımızı tutamadık. Ankara’ya dönüş yolunda, Afyon’a doğru yaklaşırken; ki her defasında umarsızca geçtiğimiz o yolda, birden heyecanlandım, tek tek dağları tepeleri seçmeye çalıştım. Şurası Ahır Dağı olmalı, şurası Kocatepe, Fahrettin Altay Paşa’nın süvarileri şu bulunduğumuz karayolu üzerinden Sincanlı Ovası’na inmiş olmalı. Dumlupınar, Murat Dağı bize göre kuzeybatıda kaldı galiba, buradan göremiyoruz. Keşke birileri iş edinse de (Bilgi Yayınevi mi olur, Turgut Özakman’ın kendisi mi olur, bir tarihçiler heyeti mi olur, Genelkurmay mı olur, kim olursa artık.) bu kitabı okuyanları adım adım buralarda gezdirseler. O tozlara bulansak, Sakarya’nın sularında yıkansak.

BÜYÜK MÜCADELE

İnce ince düşününce, kitapta yer alan o müthiş mücadeleyi bir kez daha anımsayınca; o günlerden bugünlere dek yurdumuzda olup bitenleri değerlendirince; birbirine zıt iki düşünce oluştu bende nedense.Birincisi; askerler neden kendilerinden başka kimseye güvenmezler?..İkincisi; bu millet olmasa askerin ne çarığı (postalı) olur, ne de kılıcı (füzesi).Askeri kim doğurur, donatır. Milleti kim kurar, kollar?..12 Eylül’de onca dayağını yediğim askerler, bu askerler miydi?…. Velhasıl bu kitap beni darmadağınık etti. Nasıl etmesin?..Gün boyu kıran kırana bir savaş yaşanmışken ve ertesi gün aynı şiddeti ile devam edecekken, Başkomutan sabah kahvesini içerken çevresindekilere şöyle diyor: “Biliyor musunuz, gece Reşat Nuri Bey’in Çalıkuşu romanını okudum. (…) Bitirince İsmet’e vereceğim. Sonra da sizler okuyun.”Nasıl etmesin?..Anadolu’da savaş o hızı ile sürüyor, millet; balta, orak, nacak, tırpan, pencere demiri, menteşe, demirden mamul nesi varsa eritilip süvarinin eline kılıç olsun diye kağnı kağnı cepheye taşırken, İstanbul halkı cami avlularında yangın kalıntılarında yarı aç yaşıyorlarken; padişahın emriyle Şeriye ve Maarif Nezaretlerinin marifetiyle Osmanlı erkekleri Müslüman kadının nasıl giyinmesi gerektiğini tartışıyor. Etek boyu ölçüsü alıyor.Nasıl etmesin?…Türk askeri, “Allah, Allah…” nidalarıyla kendini ateşin içine atarken; birçok geceyi savaş planları ve Kuran-ı Kerim sayfaları arasında geçiren İsmet Paşa, “Ben dindar bir aileden geliyorum. Dindar bir insanım. Dinimizin üzerinde çok düşünmüşümdür. Sizler de dindarsınız. Elbet siz de dinimiz üzerinde düşünmüşsünüzdür. Size ve kendime soruyorum: İslamlık, isteyenin istediği yere çekebileceği, hainlik için de kullanılmaya elverişli, lastikli, her emele uydurulabilir bir din midir?” diye sorarken karargâhtakilere; Delibaş Mehmet adlı softa, kurduğu çete ile İslamiyet adına Yunanlıların yanında Türk ordusuna karşı savaşıyor.Nasıl etmesin?..”3. Alay Komutanı Yarbay Ferit gözlerine inanamadı. Binlerce Yunanlının içinde kalan 23 erden 17’si şehit yüzbaşılarının ve arkadaşlarının cesetleriyle birlikte geri gelmişti. O korkunç kalabalığın içinden nasıl kurtulup geldiklerini anlatamıyorlardı. Anımsamıyorlardı. Gelmişlerdi işte. Yarbay hepsini öptü. Ödül olarak her birine bir çay şekeri parçası verdi. Verecek başka bir şey yoktu.”Cephede bunlar yaşanırken İstanbul’un tuzukuruları balolu gecelerde kıvrak valslar eşliğinde şampanyalar patlatıyordu.Nasıl etmesin?..”Cephede Sünni, Alevi, Türk, Kürt, Çerkez, Abaza, Tatar, Boşnak, Laz, Pomak, Arap, kısacası bütün Anadolulular kan dökerken…”, “Anadolu altı yüzyıldır ilk kez böyle bir birlik yaşarken” ve de Yunan ordusu Polatlı’ya kadar gelmişken; bir an evvel Ankara’nın düşmesi için İstanbul’da dua edenler de vardı.Daha birçok şey. Tüm bunlara tüyleriniz ürpererek tanık oluyorsunuz. Bu kitap, bir savaş romanı olmaktan çok, denilebilir ki; barışın nasıl sağlanacağının ve korunacağının da öyküsünü içeriyor.Afyon ovalarında Yunan ordusu bozguna uğratılıp ele geçirilen 300 top, 15 bin esir ve yüz bin ceset sayılınca: “M. Kemal Paşa, savaşmak istemedik. Davamızı görüşme yoluyla çözmek için her yola başvurduk. Yusuf Kemal Bey’i, Fetih Bey’i Avrupa’ya yolladık. Barış istememizi zaafımıza yordular. Sonuç alamadık. Vatanımızı kurtarmak için silaha sarıldık. Bu dehşeti atlattıktan sonra, bir gün Yunanlıların da gerçekleri anlayacaklarını ve dost olacağımızı düşünüyorum. Çünkü bizim insanımız kinci değildir, barışın değerini bilir. Barıştan güzel ne var?..” diyor.

EN KUTSAL SAVAŞ

Yedi yüz elli sayfalık bir kitapta hiç mi Türkçe hatası olmaz, birkaç dizgi hatasının dışında ne güzel ki yok.Hani bazı şeyler ve yerler için “anlatılamaz, yaşamalı, gidip görmeli” deriz ya, bu kitap da öyle. Türkçe bilen herkes okumalı bu kitabı. Türkçe bilen herkes. Sonra da düşünmeli. Ya bugün?..Bu güzel kitap şöyle bir paragrafla bitiyor: “Sevgili gençler! (Sanki bu kitap sadece gençlere yazılmış gibi) İstiklâl Savaşı, dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan biridir. Emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran atalarımızla gurur duyun, şehit ve gazi atalarımızın onurunu yabancılara çiğnetmeyin. Sevgilerle.”Bu paragraf (değerlendirme) fazladan yazılmış gibi geldi bana. Çünkü; 750 sayfa, her paragraf, her tümce, her hece boyunca bu söyleniyor zaten. Üstelik gerçek. Eline, emeğine sağlık Özakman’ın. Şu Çılgın Türkler/ Turgut Özakman/ Bilgi Yayınevi/747 s.

Cumhuriyet Kitap
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sanalkantin.yetkinforum.com
 
Şu Çılgın Türkler rekora koşuyor
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Sanal Kantin :: SanalCafe :: Roman,Hikaye,Dergi...-
Buraya geçin: